Alevilik | Bektaşilik | Ehl-i Beyt | Kerbela | 12 Imamlar
Kazim Balaban 2
MEDİNE VESİKASI / RIZA ŞEHRİ
Kazım Balaban
Hz. Muhammed ve diğer müslümanlar, Nisan ayından itibaren 16 Temmuz 622 gününe kadar Mekke’den Medine’ye hicret ederler.
Hz. Muhammed, Hicretin ilk günlerinde, Mekke’li Muhacir ile Medineli Ensar’ın aile reislerini ya da vekillerini toplayarak, müslümanların nasıl kardeş (musahip) olacaklarına ve Mekke’li müslümanların orada nasıl istihdam edileceklerine dair çalışmalar yapar. Her Mekke’li bir erkek ile Medine’li bir erkek musahip edilirler. Hz. Muhammed kendisine Hz. Ali’yi musahip edinir.
Hicret döneminde adı Yesrib olan Medine’de o sıralar pek çok kavim ve inanç mensupları bir arada yaşamaktadırlar. Bunların içinde yeni müslüman olanlar, putperestler, Yahudiler, Hz. İbrahim’in dininden olduklarını söyleyen, ayrıca bir birleri ile kavgalı ve eski husumetleri olan kabileler ve pek çok inanç gurupları vardır.
Hz. Muhammed, Medine’li Enes İbn-i Malik’in evinde oluşturduğu Şura ile onlarla adına “Medine Vesikası” denilen bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma ile aralarında büyük problemler olan tüm Medine’liler bir araya geldi ve bir birlik oluşturdular. Bu birlik tamamen gönüllülük temeline dayalı ve eşit şartlarda ortaklık içerdiği için putperestler de bunu kabullenmiş ve daha sonraki yıllarda Mekke’liler Hz. Muhammed, dolayısı ile Medine üzerine 3 defa ordu göndermesine rağmen (Bedir, Uhud, Hendek Savaşları) onlar Hz. Muhammed ve müslümanlarla birlikte hareket etmişlerdi.
Bu vesikanın hazırlandığı dönemde müslümanlar Medine’ye yeni gelmiş ve tüm mal varlıklarını Mekke’de bırakmışlardı. Hepsinin akrabalarının bir kısmı oradadır. Pek çoğu ayrı bir kabiledendir ve sosyal statüleri farklıdır. Madden yoksul ve başını sokacak evleri dahi olmayan mülteci durumundadırlar. Kaldı ki Medine’li kabilelerin bir kısmının iç sorunları vardır. Bir birleri ile kavgalı ve bir birlerine güven duymayan durumdadırlar. Kabilelerin bir kısmının özel istekleri olmuş ve bunun metne alınması istemindedirler.
Hz. Muhammed ve onunla beraber Hicret edenler müzakere döneminde bunları da göz önüne almak durumundaydılar. Bütün bunlara rağmen onlar olağanüstü bir Vesika hazırlamış ve tüm kabile ve inanç guruplarını bu metin etrafında ortak hareket eder noktaya getirmişlerdir. Hz. Ali’nin Mektuparını, Medine Vesikası / Rıza Şehri Mutabakatını ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini okuyup karşılaştıralım. Bakalım önümüze nasıl bir İslam tablosu çıkıyor. Bütün bunları yan yana getirdiğimizde şunları görürüz.
1- İnsan Hakları Evrensl Beyannamesi aslında Hz. Muhammed ve Hz. Ali tarafından hazırlanmış, Batı Dünyası ise Evrensel Beyannameyi, Hz. Muhammed’in sunduğu Mutabakattan tam 1326 sene sonra ancak deklare edebilmiştir.
2- Batı Dünyasının bunu 1948 yılında deklare etmesinin altında yatan asıl gerçek, 2. Dünya Savaşının acılarını küllendirmek ve bir barış ortamının oluşmasına hizmet etmektir.
3- Batı Dünyasının önderlik ettiği Deklarasyonda, bunun hazırlanmasının neden geç kalındığı ve nereden esinlendiğini anlatılmamıştır.
4- İnsan Hakları Evrensl Beyannamesi ağırlıklı olarak Batı Dünyasının değerlerini gözetmektedir.Bu yüzden bazı ülkelere Birleşmiş Milletlerde Veto Hakkı tanımıştır. Veto Hakkı tanınan ülkeler genelde batı değerlerine sahip olan ve gözeten ülkelerdi.
5- Bu ülkelerden 2 tanesi İngilltere ve Fransa birer Avrupa ülkeleridir. İnanç olarak Hristiyan ülkeleridir. 3. Ülke ABD ise Batı Avrupa’nın değerlerinin devamıdır. Süreçte siyasal ve ekonomik alanda öne çıkmasına rağmen egemen anlayış Hristiyan Batı mentaliteleridir. Temel değerleri oradan gelmedir ve orası ile örtüşmektedir. 4. Ülke olan Rusya kısmı olarak Avrupa’lıdır. Dinsel ağırlık olarak Hristiyanlığın başka bir mezhebi olan Ortadoks inancı egemendir. Evrensel Beyanname imzalandığında siyasal olarak Sosyalist inşaa dönemi içinde olması itibarı ile kısmi bir farklılık görülse de, netice olarak batı değerlerini gözetir ve aynı dindendir. Kaldı ki Sosyalist inşaa sürecinde yaşaması temel değerlerinden uzaklaşmamıştır. Örneğin bu dönem içinde Hristiyan dini uygulamalarına kısmi sınırlamalar getirse de, dini arşivleri yok etmemiş, hiç bir Kiliseyi yıkmamış, bilakis geldiği değerleri korumuş ve kollamıştır. Bu oluşuma mesafeli olan tek ülke Çin’dir. Gerek coğrafi, gerek inanç ve kültürel mentalitesi ile, ve gerekse siyasal yönetim şekli ile batıdan ayrıdır. Fakat bu ülkenin varlığının, bütün içinde fazla bir farklılık arz etmediği göz ardı edilmemelidir.
6- Birleşmiş Milletlerde Veto Hakkı olan ülkelerden hiç bir İslam değildir. Hiç biri Afrika coğrafyasından değildir. Hiç biri Latin Amerika, başka deyimle yerleşik (tarihsel) Amerikan değerlerinden değildir. Bunların içinde siyasal ve ekonomik alanda yoksulların coğrafyasından, başka deyimle 3. Dünya ülkelerinden hiç biri yoktur. İlginç bir örtüşme ile Hristiyan ve Batı ülkelerinin değerleri egemendir.
7- Batı Dünyası öncülük ettiği ve oluşturduğu İnsan Hakları Evrensel Beyanamesinin uygulanmasında zaman zaman önemli ölçüde ihlal de bulunmaktadır. Kanlı Savaşların çıkması ve sürdürülmesi, Kapitalist üretim ilişkilerinin değerlerinin öne çıkarılması, yoksul ülkelerin kapitalist sömürüye maruz kalmalarına rağmen rehabilitasyonunlarının ihmal edilmesi, korkunç bir silahlanma yarışı ile insan kaynaklarının heba edilmesi doğal olarak bu oluşumun samimiyetini sorgulatır. Ayrıca Birleşmiş Milletlerin, başka ülkelerin özlük haklarını ihlal eden ülkelere karşı zaman zaman müsamaha göstermesi, hatta Veto hakkı olan kimi ülkelerin bu ihlallere öncülük etmesi (Irak Savaşın da olduğu gibi) samimiyetini sorgulatan diğer önemli etkenlerdendir.
8- Batının İnsan Hakları ve Demokrasinin gelişim sürecinde, Batı dünyası dışındaki coğrafyayı görmede özellikle ketum davrandığını, İslamın veya başka etkenlerin katkılarını es geçip ulaşılan medeniyetin Antik Helenistik çağın (Eski Yunan) değerlerinin devamı olduğunu vurgulaması, dinler, kültürler ve mentalitelerin iyi anlaşılmasında ciddi bir örtü görevi görmektedir.
9- Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin dönemini kapsayan Beyannamede olası tereddütler ve iyi anlaşılamayan noktaların, o günün şartları gözetilerek yorumlanması ve değerlendirilmesi gerektmektedir.
10- Rıza Şehri Beyannamesine göre insanlar Din, Dil, Irk, Cinsiyet konusunda eşit ve özgürdürler. 11- Rıza Şehri Beyannamesine göre İslam da (inançta) zorlama yoktur.12- Rıza Şehri Beyannamesine göre İslam tüm insanlığa Evrensel Değerler gözetilerek bakar. Evrensel değerlere denk düşmeyen yaklaşımlar red edilir. 13- İslam Dini ve Rıza Şehri Beyannamesi, Ehli Beyt ve onu sevenler, onu sahiplenenler tarafından sürdürülmüştür. Aynı değerlerin devamını savunan örneğin Hacı Bektaş Veli’nin EDEB (eline, diline, beline sahip ol) felsefesi, 72 Millete tek nazarla bakmayı slogan etmesi, Kadını okumayan Milletin yükselmeyeceği (gelişmeyeceği) tesbitleri de gösteriyor ki İslam dini ve Evrensel değerleri Ehli Beyt ve ona bağlı olanlar tarafından savunulmakta ve ileriye taşınmaktadır. 14- Aleviliğin temel inanç kurallarından biri olan 4 Kitaba bir nazarla bakmak, özellikle vurgu yapılan Kalü Bela’dan (Ezelden beri) İslam olmak, söylemlerinde sevgiyi öne çıkaran Yaradılanı Severim Yaradandan Ötürü (Yunus Emre), sözleri gibi deyimler, İslamın Evrensel Değerlerinin hem batıdan çok daha önce deklare edildiğini, hem her türlü eşitliği içerdiği ve hem de sevgiyi (Tasavvuf) öne çıkarması bakımından birer örnektir.
15- Bütün bunlar bir araya getirildiğinde Aleviliğe virtinde görülen veya öyle yansıyan İslam elbisesinin dar geldiği, Aleviliğin Evrensel olduğu, Aleviliğin diğer semavi dinlerin doğrularını da sahiplendiğini görmekteyiz.
Bu vesile ile Ehli Beyt sevgisinin İslamın temel değerlerinden olduğunu, Alevi inancının Ehli Beyt sevgisi ile yoğrulduğunu, İslam dininin, dünyanın en çağdaş ve en ileri değerler manzumesi olduğunu görürüz. Hz. Ali de Ehli Beytin bir üyesi ve İmamların ilki olarak bu inancın aktarımında çok önemli misyonu olan bir Bilge ve Evliya’dır. Onun aktarımlarını gördüğümüzde hiç bir tereddüte meydan bırakmayan bu büyüklüğü, erdem arayanlara veya gerçeği sorgulayanlara yeteri kadar veri sunmaktadır.